İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sosyalist planlamanın ölümcül hastalığı: Değer yasası!

Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, sosyalist planlamanın içinde bulunduğu toplum bütünlüğünde, tarihsel ve kavramsal ele alınmamasıyla ilişkilidir. Che’nin de açıklıkla belirttiği gibi değer yasası sosyalizmde kullanılamaz

Marx, ‘değer yasasının’ kapitalizme ait tarihsel ve geçici bir yasa olduğunu özellikle belirtmiştir. Mekanik materyalist düşünceler, değeri tarih dışı bir emek-zaman ölçüsüne indirgendiğinden Marx’ın değeri; kapitalist üretim şekline ait bir kategori olarak açıklaması yeterince açık anlaşılamamıştır. Bu anlayış eksikliği özellikle sosyalist bir ülkede planlamanın, değer yasasını içerip içermeyeceği tartışmasında daha da belirgin hale gelmektedir.

Ütopik sosyalistler adil, eşit ve özgür bir dünya için mücadele etmişlerdir. Oysa Marx, eşitlik ve adalet gibi taleplerin ‘hukuk, hiçbir zaman, toplumun iktisadi durumundan ve ona tekabül eden uygarlık derecesinden daha yüksek olamaz’ diyerek, üretimin maddi koşullarının incelenmesi ve mücadelenin bu alanda verilmesinin öncelikli olduğunu söylemiştir. İşçinin nasıl sömürüldüğünü, paylaşımın nasıl yapıldığını, eşitliğin nasıl sağlandığını, kapitalist sistem içindeki meta üretimine egemen olan değer yasası ile açıklamıştır.

Ancak buradan yola çıkılıp değer yasasını salt mekanik bir emek-zaman ölçüsüne indirgemek doğru değildir. Marx Kapital’de değerin, kapitalist sistem içinde harcanan özel emeği toplumsal hale getiren ve toplumsal üretimin dengesini de sağlayan yasa olduğunu özellikle belirtir.  Böylelikle değeri emeğe indirgemeyip tersine emekten değer yasasına ulaşan bir anlayışla karşılaşırız. Kapital’in ilk kısmında, değer yasasının kapitalizme ait olduğu ve kapitalist üretim yapan toplumların dışında işlev gösteremeyeceği, dolayısıyla var olmayacağının açıklandığı görülür.

Kapitalist üretim tarzına egemen olan ve onu belirleyen ve kendi de belirlenen değer yasası; değerleri belli olan metaların, pazarda eşdeğerinde metalar ile mübadele edilmesi demek değildir. Tam tersine ürünleri meta haline getiren, ürünlere harcanan emeğin değer niteliği olarak ifade edilmesini sağlayan değer yasasıdır. Ürünü meta haline getiren ve bunların emek-zamanlarını ifade eden değer yasası için Rubin şöyle der:

Çeşitli somut emek şekillerinin değişik üretim dalları arasında tahsis edilen toplam toplumsal emeğin bileşenleri olarak eşitlenmesi, şeyin yani emek ürünlerinin değerler olarak eşitlenmesi boyunca gerçekleşir. Bu nedenle, değer teorisini, şey arasındaki mübadele ilişkileriyle sınırlı bir teori olarak ele alan bugünkü anlayış hatalıdır.[1]

Ürünler değerleri belli oldukları için değişilmezler, değer nesnel olarak var olduğu için ürünler değişime girebilir ve meta halini alabilirler. Kapitalist biçimde üretim yapan toplumda, toplumsal üretimin düzeni ve dengesi değer sayesinde sağlanmaktadır. “Değer teorisinin ana konusu, çeşitli emek biçimlerinin dağılım sürecinde şey yani emek ürünleri arasındaki mübadele ilişkisiyle kurulan karşılıklı ilişkileridir.”[2]

Değer yasasını ürünleri meta haline getiren ve meta üreten bir toplumda emek-gücü de dâhil; tüm metaların değer-biçimini oluşturan, üstelik bununla birlikte bir bütün olarak kapitalist toplumun düşünsel, kültürel, ekonomik, hukuksal yani gerçek anlamda her şeyini belirleyen bir yasa olarak açıklamalıyız. Böyle bir açıklama da sosyalizmde değer yasasının işlevinden bahsettiğimizde, bu saptamamızın sosyalist planlama ile nasıl bağdaştığını açıklamamızı gerektirecektir.

Böyle bir tartışmayı Sovyetler Birliği’nin değer yasasını kullanmasının planlamayla bir arada yürütülmesine itiraz eden Che’de ve onun ‘Büyük Tartışma’sında görebiliriz.

Che, değer yasasının sosyalizmle bağdaşmayacağını açık bir şekilde ifade etmiştir. Che üretimi teşvik etmek için kullanılan maddi-manevi özendiriciler yanında, değer yasasının Sovyetlerde uygulanmaya devam etmesinin planlı üretim ile çelişkili olduğunu belirterek, bu uygulamaların kapitalizmin yasalarını egemen hale getireceğini görüp eleştirilerde bulunmuştur. Bu tartışma, Sovyetler Birliğinin çözülmesi üzerine yapılan tahlillerin günümüzdeki kısır biçimleri karşısında, Che’nin büyüklüğünü daha da görülür hale getirir:

Ancak bu yasanın bazı özellikleri vardır: İlk olarak, varlığını sürdürmesinin koşulu metacı bir toplumdur. İkincisi, neticeleri a priori ölçüme yatkın değildir ve bunların üreticilerle tüketicilerin karşılıklı değişime girdikleri piyasada belirlenmesi gerekir. Üçüncüsü, üretimin bazı dallarında genel neticeye de yansıyan dünya çapındaki metaları, değişimleri ve sapmaları kapsayan bir bütün içinde tutarlıdır. Dördüncüsü, Değer yasası, kendi özelliği gereği, öncelikle bir eğilim gibi işler ve geçiş dönemlerinde bu eğilimin mantıksal olarak ortadan kaybolması gerekir.[3]

Che, yeni bir toplumda eski toplumun yasalarının birebir uygulanamayacağını söyleyerek, kısmi ve geçici uygulamalarının da Marx’ın Gotha programında ortaya koyduğu şekilde anlamıştır:

Hiç kuşku yok ki, burada, eşit değerlilerin mübadelesi olarak meta mübadelesini düzenleyen ilkenin aynısı geçerlidir. İçerik ve biçim değişmiştir, çünkü değişmiş olan koşullar altında kimse emeğinden başka herhangi bir şey veremez ve diğer taraftan bireysel tüketim araçları dışında hiçbir şey bireylerin mülkiyetine geçemez. Ama tüketim araçlarının tek tek tüketiciler arasında dağıtılması söz konusu olduğunda, meta eş değerlerinin mübadelesinde olduğu gibi, aynı ilke geçerlidir; bir biçim altındaki aynı miktarda emek, bir başka biçim altındaki aynı miktarda emekle mübadele edilir.[4]

Marx, asla değer yasasının sosyalist toplumda işlediğinden bahsetmemiştir. Che de sosyalizmde değer yasasının kullanılmasını savunanlara karşı durmuştur:

Kapitalist piyasada egemen olan unsur değer yasasıdır ve bu yasa piyasada doğrudan işler. Doğal ortamı olan kapitalist piyasadan koparılan bir değer yasasının analizi düşünülemez bile; diğer bir deyişle, kapitalist piyasa zaten değer yasasının yansımasıdır.[5]

Kapitalizm, toplumsal üretimini değer ile ifade ederken, sosyalizmin değer gibi bir dolaylılığa ihtiyacı yoktur. Sosyalizmde emek dağılımı, üretim araçlarının mülkiyetine sahip proletarya partisi tarafından baştan belirlenir. Oysa kapitalizmde bunu, dolaylılık ve ürünlerin şeyleşmesi aracılığıyla değer yasası yapar. Değer yasasının işlediği bir üretimde, planlama ve sosyalizmden bahsetmek zordur.  Ancak sosyalist ülkelerin çözülüşünde birçok etken tartışılmasına rağmen değer yasasının uygulanmakta oluşunun olumsuz etkileri hemen hiç sorun olarak görülmemiştir. Değer teorisinin sosyalizmde uygulama alanı bulmasında sorun görülmemesi sadece teorik bir tartışma konusu olmayıp, sosyalist üretimin çözülmenin ana etkeni olabileceği düşünülmelidir.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, sosyalist planlamanın içinde bulunduğu toplum bütünlüğünde, tarihsel ve kavramsal ele alınmamasıyla ilişkilidir. Bahsedilen planlamanın, sadece hangi ürünün ne kadar üretilip, üreticilerin bundan alacağı payı gibi konuları içeren bir yapıda değil, aynı zamanda tüm bu niceliksel süreçleri aşan bir planlama anlayışı olması gerektiği unutulmamalıdır. Nasıl ki değer yasası ile metaların üretilip değişilmesi, ücretlerin belirlenmesi gibi nicel süreçler aynı zamanda nitel belirlenmeleri taşıyorsa, planlamaya da aynı şekilde yaklaşmak gerekmektedir. Değer yasası sadece emek ve emek-zamanı ifade etmez. Rubin’in de dediği gibi,  “değer kanunu meta üreten ekonominin denge kanunudur.” [6]

Sovyetler’de değer yasasının uygulanmasını, zorunlu, geçici ve üretkenliğin veya bilincin sosyalist üretime uygun hale gelmesi sürecinde kullanılan bir kategori olarak savunmak açıklayıcı olmayacaktır. Özellikle de yetmiş yılı aşan yaşam sürecinin her döneminde değer yasasının işleyişinin tartışıldığı düşünüldüğünde. Che’nin de açıklıkla belirttiği gibi değer yasası sosyalizmde kullanılamaz:

Üreticilerle tüketiciler arasındaki uyuşmazlıkları otomatik olarak yansıtan bir serbest piyasanın var olmamasına dayandırılan, değer yasasını bilinçli bir şekilde kullanma olasılığını reddediyoruz. [7]

Sosyalizm, planlı üretimi ifade ediyorsa, sosyalizm de değer yasasının uygulanması çelişki ifade edecektir. Değer yasası ile planlama birbirlerinin zıttıdırlar. Onun için değer yasasının, kontrol altında ve hesap birimi şeklinde bile olsa işlevsel hale geldiği bir sosyalizm uygulaması konusunda eleştirel bir tartışmaya ihtiyaç olduğu açıktır. Değer yasasının işlevsel olduğu bir sosyalist üretim denemesinin tarihsel sonuçlarının da önümüzde olduğu unutulmamalıdır.

Değer yasası ve plan birbirlerine, uyuşmazlık ve bu uyuşmazlığın çözümüyle bağlı olan iki terimdir; bu yüzden diyebiliriz ki, merkezi planlama sosyalist toplum olmanın yoludur, bu toplumun belirleyici kategorisi ve en nihayetinde insan bilincinin ekonomiyi bütünleştirip gerçek amacına, yani komünist toplum içinde insanoğlunun tam özgürlüğüne yönlendirmeyi başaracağı noktadır. [8]

Değer yasasının sosyalizmde uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması, sosyalist üretim şeklinin kurulmaya çalışıldığı ilk günden başlayarak tartışılmaya başlanmış ve çözülme sürecindeyken de ana tartışma konularından birini oluşturmuştur. Che’nin tartışmaya katkıları tarihsel olarak büyük ölçüde doğrulanmıştır. Kaba materyalist bir tarifle, emek-zamanın ölçüldüğü salt niceliksel bir belirlenim olarak değer yasasını görmek ve bu şekilde onu, sosyalist üretim tarzında da üretimin ölçülmesi ve planlanması için kullanabileceğini sanmak yıkıcı bir yanılgıdır. Değer öz, büyüklük ve biçim bütünlüğünde, kapitalist üretim tarzına ait bir tarihsel kategori olarak anlaşılmadığı takdirde ve sosyalist planlamayı da bir önceki tarihsel üretim şekline ait olan değer kategorisiyle oluşturmaya çalıştığımız müddetçe, kaba ve niceliksel bir bakışa mahkum olduğumuz açıktır. Bu kaba materyalist yaklaşımın uygulamaya kalkışılmasının, yeni toplumun eskisine dönmesini, uygulanan ekonomik kategorilerinin asıl ait oldukları üretim şeklini restore etmesini koşulladığı unutulmamalıdır. Bu çok acı bir tecrübedir, üstelik bu geri dönüş yolunun taşlarını kendi elimizle döşediğimiz düşünülürse daha da acı bir tecrübe.

Dipnotlar:

[1] Isaak Illıch Rubin, Marx’ın Emek Değer Teorisi. çev: Uğur Selçuk Akalın, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2010, s.77

[2] Isaak Illıch Rubin, Marx’ın Emek Değer Teorisi. çev: Uğur Selçuk Akalın, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2010, s.78

[3] Ernesto Che Guevera, Küba’da Ekonomi Üzerine Büyük Tartışma, çev: Süleyman Doğru, ed. David Deutschmann ve Javier Salado, Everest Yayınları, İstanbul, 2008, s.102

[4] Karl marx, Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programları Üzerine, çev: Erkin Özalp, Yordam Yayınları, İstanbul, 2021, s.27

[5] Ernesto Che Guevera, Küba’da Ekonomi Üzerine Büyük Tartışma, çev: Süleyman Doğru, ed. David Deutschmann ve Javier Salado, Everest Yayınları, İstanbul, 2008, s.68

[6] Isaak Illıch Rubin, Marx’ın Emek Değer Teorisi. çev: Uğur Selçuk Akalın, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2010, s.77

[7] Ernesto Che Guevera, Küba’da Ekonomi Üzerine Büyük Tartışma, çev: Süleyman Doğru, ed. David Deutschmann ve Javier Salado, Everest Yayınları, İstanbul, 2008, s.105

[8] A.g.y., s.105

Bu Yazı: https://sendika.org/2024/01/sosyalist-planlamanin-olumcul-hastaligi-deger-yasasi-699500 Yayınlandı.

Yorumlar kapatıldı.