İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kapitalist Emek-Zamanı Tüm Toplumlarda Görme Yanılgısı

Farklı toplumsal üretim biçimlerindeki emek-zaman kategorisinin, o her bir belirli toplumsal üretim biçimi içindeki ifadesinin salt nicel bir belirlenim olmadığını açıklamaya çalışacağız. Belirli bir üretim biçimindeki herhangi bir öğe, içinde bulunduğu toplumsal üretim biçiminin bütünlüğünden bağımsız var olamaz ve tüm üretim biçimlerinde aynı ifadeymiş gibi ele alınamaz

Bu sitede yayımlanan ‘Sosyalist planlamanın ölümcül hastalığı: Değer yasası’ ( http://proleter.org/sosyalist-planlamanin-olumcul-hastaligi-deger-yasasi/ ) yazımızda, değer yasasının sosyalist toplumda oluşmaması gerektiğini ve dolayısıyla da sosyalist toplumda değer yasasının uygulanamayacağından bahsetmiştik. Değer yasası, yaygın bir yanılgıyla salt bir emek-zaman ölçüsüne indirgendiği için, sosyalist toplumda da, üreticilerin alacağı payın ve ürünlerin üretiminde harcanan sürenin hesaplanmasında geçici de olsa kullanılmasının sakınca yaratmayacağı, hatta zorunlu olarak kullanılması gerektiği düşünülmüştür. Bu düşünce sonucundadır ki sosyalist planlama kategorisi, niceliksel bir bakışın ötesine geçememiş, emek-zaman ve bölüşüm kategorileri de kapitalist yasaların nicel çerçevesinde uygulanmışlardır.

Bu yazımızda tüm toplumların ortak öğelerinden biri olarak ele alınan emek-zaman kategorisinin, bu şekilde, tarih dışı bir soyutlama olarak ele alınmasının yanlışlığına değiniyoruz. Belirli bir toplumsal bütünlükten yani bir toplumun kendini üretme biçiminin belirliliğinden kopuk ele alınan emek, değişim, para, emek-zaman gibi kategoriler, bu halleri ile içine düştükleri soyutluğu aşamazlar.

Marx’ın bizi uyarışını unutmayalım;

Üretimin bütün aşamalarının ortak özellikleri vardır ve düşünce, bunlara, genel bir karakter tanıma eğilimi gösterir, ama her üretimi kapsadığı iddia edilen genel koşullar, üretimin gerçek tarihi aşamasının hiçbir bakımdan karşılığı olmayan soyut etkenlerden başka bir şey değildir.[1]

Soyut ve niceliksel bir bakışla, farklı toplumlardaki kategoriler (emek-zaman gibi), toplumların belirli varlığından koparıldığında bize gerçekliği veremeyeceklerdir. Farklı toplumsal üretim biçimlerindeki emek-zaman kategorisinin, o her bir belirli toplumsal üretim biçimi içindeki ifadesinin salt nicel bir belirlenim olmadığını açıklamaya çalışacağız. Belirli bir üretim biçimindeki herhangi bir öğe, içinde bulunduğu toplumsal üretim biçiminin bütünlüğünden bağımsız var olamaz ve tüm üretim biçimlerinde aynı ifadeymiş gibi ele alınamaz. Üretimde, emek-zamanın nicel varlığını kolaycı bir bakışla, her toplumda ortak öğe olarak görmeye yönelebiliriz ama emek-zamanın belirli bir toplumsal üretimdeki varlığı salt niceliksel değerlendirilemez. İçinde bulunduğu toplumun niteliksel niceliği ile anlaşılması zorunludur.

Hareket noktamız[2] Marx’ın söylediği gibi belirli bir toplumdaki üretimdir. Tüm toplumlar üretim yapmadan yaşayamayacağına ve üretim de emek etkinliğiyle yapıldığına göre farklı toplumlardaki emeğin eşitlenmesine ve toplumsallaşmasına değinerek, tüm üretim biçimlerinde ve elbette sosyalist toplumda da emek-zaman kategorisinin basit bir nicel hesap işi olmadığını görmeliyiz. Elbette bu söylediklerimiz, Marx’ın da belirttiği gibi “geçim araçlarının üretimi için emek-zaman, farklı gelişim aşamalarında aynı derecede olmasa bile, her toplumda insanları ilgilendirmiş olmalıdır” gerçeğini dışlamaz. Yine elbette herhangi bir toplumda emek ürünleri insan bedeninin harcadığı fizyolojik bir sürecin sonucu üretilir. Ancak unutulmamalıdır ki üretilen ürünlere aktarılan emek, içinde bulunduğu belirli toplumun ‘toplumsal emeği’ olarak ölçülmek durumundadır.

Kapitalizme kadar, diğer üretim biçimlerinde ürünlerdeki toplumsal emek miktarı konusunda esrarengiz bir durumla karşılaşmayız. Kapitalizm dışındaki üretim biçimlerinde, ‘insan emeklerinin eşitliği, insan emek-gücünün harcandığı süre boyunca harcanmasının eşitliği ve üreticiler tarafından harcanan emeklerin toplumsal karakterinin ortaya çıkmasına aracılık eden üreticiler arası ilişkiler’ harcanan emeğin doğrudan toplumsal emek olmasının önünde engel yaratmazlar. Kapitalizmde ise harcanan emeğin kaynağında özel emek olması ve belli dolayımlar ile toplumsal emek haline gelmesi sürece mistik bir hal verir. Feodalizm, kapitalizm ve sosyalizm örnekleri altında söylediklerimizi örneklemeye çalışalım.

Feodalizm

Üretim ilişkisini kabaca, serf ve feodal beyin ilişkisi olarak gördüğümüz feodal toplumunun temelini  ‘kişisel bağımlılık ilişkileri’ oluşturur. Bu toplumda bireysel olarak harcanan emek, doğduğu anda ve doğalında toplumsaldır. Bireysel emekler dolaylılığa ihtiyaç duymadan toplumsal emek olarak var olurlar. Birbirinden farklı nitelikteki emek ve emek ürünleri eşit ve bu toplumun toplumsal emeğinin bir parçası olarak ele alınmaktadır.

Toplumsal bağı, her birey (serf) tarafından doğal şekliyle ortaya konan emeğin, kendine özgü türü oluşturur. ‘Bunlar toplumsal işleyişe ayni hizmetler ve ayni ödemeler olarak katılır’. Bu toplumda emeğin mevcut toplumsal şekli, dolaysız toplumsal işlev olarak bulunur. Onun için feodal üretim biçiminde, piyasa, pazar, değişim, para gibi koşulların toplumsallığı sağlamasına gerek yoktur. Marx’ın sözleriyle; “Kişisel bağımlılık, burada, kendi üzerinde yükselen yaşam alanları kadar, maddi üretimin toplumsal ilişkilerini de karakterize eder.”[3]

Her toplumda olduğu gibi feodal toplumda da emek, harcanma süresiyle ölçülür, “ama her serf bilir ki, efendisinin hizmetinde harcadığı emek gücü, kendi kişisel emek gücünün belli bir miktarıdır.” Serfin harcadığı emek, sadece niceliksel bir bakışla değil, içinde bulunduğu toplumunun niteliği ile de birleştiğinden doğrudan toplumsal emek karakteri kazanır. Farklı emek ve emek ürünleri doğrudan toplumsal emeğin biçimleri olduğu için, toplumsal emeğin kapitalizmdeki dolayımlarla aldığı mistik şekilden eser yoktur. Yani ‘kişisel bağımlılık ilişkileri toplumun veri olan temelini oluşturduğundan, emeklerin veri ürünlerini kendi gerçekliklerinden farklı hayal ürünü bir kisveye bürünmelerine gerek yoktur.’

Kapitalizm

Kapitalist toplumda ise ürünlerin meta, emek ve emek-zamanın da değer (para, sermaye) olarak ifade edildiği ezberimizdedir. Fakat bu ezberi anlamaya çalıştığımızda kaba ve yüzeysel bir yaklaşım sergileyerek niceliksel bir hesaplamanın ötesine geçilmediğini görürüz. Bu yanlışa, üretimi, bütünlüğü içinden değerlendirmeyen yaklaşımlar sebep olmaktadır. Kapitalizmde ve sosyalizm deneyimlerinde, emek-zamanın salt niceliksel değerlendirmelerinin altında yatan yanılgı, sürece bir eşit değişim ve bölüşüm ekseninin dışında bakamamaktan ileri gelir. Oysa “tüketim araçlarının herhangi bir andaki bölüşümü, üretim koşulların bölüşümünün sonucundan başka bir şey değildir; ama bu ikinci bölüşüm, üretim tarzının kendisinin bir özelliğidir.”[4]

Tüm toplumlarda ortak gibi görülen öğeler, kategoriler, farklı toplumlara geçildiğinde bambaşka bir hal almaktadırlar. Marx’ın, her toplumda ortak gibi olan görüngüye teslim olmanın yaratacağı tarih dışı bir soyutlamanın içine düşmenin yaratacağı bilim dışılığı ifade edişini alıntılamıştık.

Bu noktada emek-zaman niceliğini yok saymadığımızı belirtelim. Ancak, değerlendirmenin başlangıcı olarak salt niceliksel bir emek-zamana yaslanmak veya temel belirleyiciyi salt niceliksel bir emek-zaman olarak almak, tüm farklı üretim biçimlerini tarih dışı bir niceliğin ekseninde değerlendirmek anlamı taşıyacaktır. Israrla söylemeye çalıştığımız ise her toplumdaki emek-zaman miktarının belirli bir toplumun bütünlüğünde anlam kazandığıdır. Bu nedenle Marx, metaların esrarengizliğini anlatırken, fizyolojik olarak harcanan emeğin ve sadece emek-zaman niceliğinin, metayı ve dolayısıyla herhangi bir toplumu anlamada yeterli olmayacağını özellikle belirtmiştir.

Marx, üretim etkinliğinde, fizyolojik olarak kasların, sinirlerin, insan enerjisinin harcanmasını ve bu sürecin emek-zamanla ölçümünün yapılmasının, ‘toplumsal emeği’ tanımlamadığını açıkça söyler. ‘Toplumsal emek’ her bir belirli topluma ait, tarihsel ve geçici bir kategoridir.

Her toplumda, emeklerin ve emek ürünlerinin eşitliği harcanan özel emek üzerinden değil, emek ürünlerinin toplumsal emeğin ne kadarını içerdikleri üzerinden oluşturulabilir. Toplumsal emek, özel mülkiyet ve değişim üzerine kurulu kapitalizmde, meta ve değer yasası dolayımı ile ifade edilir. Kapitalist toplumda her bir farklı, özel, bireysel emek ve bu emeğin ürünleri ancak değişimde eşit ve toplumsal emek haline gelir. Kapitalizmde değişim, üretim tarzının yasaları tarafından belirlenirken, üretim de değişim aracılığıyla yapılmaktadır. Özel mülkiyete yaslanan üretimin, özel karakterini dönüştüren, onu toplumsal emeğin harcanmış bir parçası haline getiren, ürünlerin soyut emek ile ifade edilen değeri ve değişim etkinliğidir.

Kapitalizme ait toplumsal emek; soyut emektir. Soyut emek, kapitalist toplumun toplumsal emeğinin adıdır. Ama unutmayalım soyut emek ne fizyolojik emektir ne de harcanan emek-zamana salt niceliksel olarak tekabül eder. Soyut emek, farklı emeklerin eşitliğini mistik bir hal alan metada sağlar, ayrıca harcanan emeğin toplumsal emek olarak ifadesinin ve ölçü olarak emek-zamanın ‘açık şekilde, bu biçimin kendisinden’ kaynaklandığı yapıdır.

Kapitalizmde farklı nitelikteki emekler “insan emeklerinin eşitliği, emek ürünlerinin aynı değer nesnelliklerinin maddi biçimini alır”ken, feodal toplumda bu farklı emekler dolaysız toplumsal işlevler olarak, sosyalist toplumda ise toplumsal değerlendirme organları tarafından belirlenen biçimlerle karşımıza çıkar. Kapitalizmde emek, diğer üretim biçimlerinin dolaysızlığından farklı ve zorunlu olarak, meta aracılığıyla, yani şeyleşmek zorunda kalarak değer biçimi halini alır.

Kapitalizmde farklı nicelikteki emekler “insan emek gücünün harcandığı süre boyunca harcanmasının ölçüsü, emek ürünlerinin değer büyüklüğü biçimini alır”ken, feodalizmde ‘kişisel bağımlılık ilişkileri’ ile, sosyalizmde ise toplumsal emek miktarı birimi ile ölçülür. Kapitalist toplumun emek-zamanı ancak metanın değerinin büyüklüğü şeklinde bilinebilir.

Belirli bir toplumdaki insanlar arası ilişkiler ‘üreticiler tarafından harcanan emeklerin toplumsal karakterinin ortaya çıkmasına aracılık eden üreticiler arası ilişkiler, emek ürünlerinin toplumsal bir ilişkisi biçimini alır.’ Marx fetişizmi, nesneler arası ilişkilerin aslında insanlar arası ilişkiler olduğunu söyleyecek kadar yüzeysel tanımlamamıştır. Meta üzerine kurulu bir toplumun yasaları gereği, insanlar arası ilişkilerin de şeyleşmek zorunda olduğunu özellikle belirtmiştir. Kapital’in önsözünde sermayenin sahiplerinden bahsetmemesini onları iyi kişiler olarak göstermeye çalışmadım sözünü de bu minvalde anlamalıyız.

Sosyalizm

Şimdi de ‘bireysel emek güçlerini bilinçli şekilde toplumsal bir emek gücü olarak harcayan özgür insanlardan oluşan bir topluluk düşünelim.’

Bireysel emek, sosyalist toplumda, toplam toplumsal emeğin doğrudan bileşenidir.

İşbirliğine, üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı toplumda, üreticiler, ürünlerini mübadele etmez; ürünler için harcanan emek de, bu ürünlerin değeri olarak, bunların sahip olduğu maddi bir özellik olarak görünmez; çünkü şimdi, kapitalist toplumdan farklı olarak, bireysel emekler, dolaylı bir yolla değil doğrudan doğruya toplam emeğin bileşenleri olarak var olur.[5]

Onun için bireyin toplumsal emek miktarından ne kadar alacağı, bu toplumun organlarınca belirlenen toplumsal emek birimi kadardır. Bu basit bir şekilde salt nicel bir emek-zaman hesabı olarak anlaşılmamalıdır. “Üretimin maddi koşulları işçilerin kendilerinin ortak varlıkları olduğunda, aynı şekilde, tüketim araçlarının bugünkünden farklı bir bölüşümü ortaya çıkar.”[6] Nasıl ki proletarya diktatörlüğü eski toplumun politik ve ekonomik aktörlerinin yeni topluma müdahalesini önlemek için zorunluysa, sosyalist toplumun toplumsal organları da yeni toplumun planlamasını yapmakla görevlidirler.

Buradaki konumuz, kendi temeli üzerinde gelişmiş olduğu haliyle değil, tersine, kapitalist toplumdan yeni çıkıp geldiği haliyle, dolayısıyla da her açıdan, iktisadi, ahlaki, düşünsel olarak, rahminden çıktığı eski toplumun doğum lekelerini hala taşıyan bir komünist toplumdur.[7]

Kapitalist toplumun lekelerini taşıyan komünist toplumun ilk zamanlarında bile emek-zamana bakış, meta üretimi içindeki kapitalist emek-zamandan farklıdır:

Hiç kuşku yok ki, burada, eşit değerlilerin mübadelesi olarak meta mübadelesini düzenleyen ilkenin aynısı geçerlidir. İçerik ve biçim değişmiştir, çünkü değişmiş olan koşullar altında kimse emeğinden başka herhangi bir şey veremez ve diğer taraftan bireysel tüketim araçları dışında hiçbir şey bireylerin mülkiyetine geçemez. Ama tüketim araçlarının tek tek üreticiler arasında dağıtılması söz konusu olduğunda meta eş değerlerinin mübadelesinde olduğu gibi, aynı ilke geçerlidir; bir biçim altındaki aynı miktardaki emek, bir başka biçim altındaki aynı miktarda emekle mübadele edilir.[8]

Marx, toplumları bir bütün olarak değerlendirdiği için, sosyalist topluma dair içerik ve biçimin eski topluma göre değiştiğini belirttikten sonra, belirlenmiş bir toplumdaki tüketim araçlarının dağılımından bahseder. Marx soyut ve genel bir tarih dışı emeğe bakmaz. Belirli bir toplumdaki ya da toplumların gelişmesinin belli bir anındaki emeğe bakar. Tarih dışı bir üretim etkinliğini veya emek-zamanları değil ‘toplum içinde yaşayan bireylerin’ belirli üretimini temel alır. Bireyler de ancak ürünler aracılığıyla ve toplum içinde var olabilirler.

Marx, sosyalist toplumda bireylerin çalıştıkları kadar alacağını ve emeklerinin doğrudan toplumsal emek olarak oluşmasının yarattığı berraklığı şöyle ifade eder:

Demek ki, çalışma süresi burada ikili bir rol oynayacaktır. Bunun planlı toplumsal paylaşımı, farklı emek işlevleri ile farklı ihtiyaçlar arasındaki doğru oranların kurulmasını sağlar. Diğer yandan, emek-zaman, aynı zamanda, üreticilerin toplam emekteki bireysel paylarının ve dolayısıyla da toplam üründeki bireysel olarak harcanabilen kısmın ölçüsü olarak iş görür. İnsanlarla kendi emekleri ve emek ürünleri arasındaki toplumsal ilişkiler burada yalnızca üretimde değil, bölüşümde de gün gibi açıktır.[9]

Rubin’in söylediği gibi, dikkat etmemiz gereken sosyalist toplumda emek-zamanın toplumsal emek miktarı birimi olarak nitel bir toplumsal büyüklüğü ifade etmesidir:

Sosyalist toplumun organlarının farklı türden ve farklı kişilere ait emeği eşitlediğini varsaymaktayız… Bu emek, tam anlamıyla bir ‘toplumsal özü’ temsil etmektedir. Söz konusu emeğe ilişkin birimler, toplumsal organlar tarafından hesaplanan ve eşitlenen homojen bir toplumsal emek kütlesinin birimleridir. Aynı zamanda, bu toplumsal emek tamamen belirlenmiş bir büyüklük olmanın yanı sıra (unutulmamalıdır ki) tam anlamıyla toplumsal niteliği olan bir büyüklüktür.[10]

Rubin, ‘birim’ kelimesini özellikle seçer. Çünkü anlatmaya çalıştığı salt bir nicelik değildir. Belirli bir toplumdaki niteliksel niceliğe yani hem niteliği hem niceliği ile yaşayan, gerçek bir toplumdaki emeğe bakar.

Rubin, sosyalist toplumun kurumlarınca her bir bireyin toplam emeğe katkısının vasfına, süresine, deneyimine, becerisine vb. ile ne kadar toplumsal emek içerdiğinin bilineceğini söyler. Ama eşitliği, harcanan fizyolojik emek miktarının sağlamadığını da özellikle belirtir:

Bu örnekte, toplumsal olarak eşit emek fizyolojik olarak eşit emekten niteliksel olarak farklı olmasının yanı sıra toplumsal olarak eşit emeğin niceliksel olarak belirlenmesi sadece emeğin toplumsal olarak eşitlenmesi biçiminde anlaşılabilir. Toplumsal emeğin niteliksel olduğu kadar niceliksel nitelikleri, emeğin toplumsal olarak eşitlenmesinin söz konusu olduğu üretim sürecinin toplumsal şeklinin analizi yapılmadan kavranamaz.[11]

Rubin emeğin niceliksel yönünü doğru tanımlamak için, hangi toplumun toplumsal emeğinden bahsedildiğinin açıklanması gerektiğini söyler.

Tarih dışı niceliksel bir emek-zaman ölçüsünün kullanılması, emek-zamanın fizyolojik emekle eşitlenmesi, soyut emeğin aritmetik bir ortalama emek-zaman mekaniğinde değerlendirilmesi günümüzde de çokça yaygın olan yanılgılardır. Üstelik bu yanılgıların çoğu Marksist düşünce içindeki bir materyalizm anlayışının ifadesi olarak bile görülmektedir. Oysa emek-zaman, içinde bulunulan belirli bir toplumun üretim tarzından kopuk ele alınırsa William Petty, Boisguillebert, Benjamin Franklin ve John Gray’in anladığı kadar anlaşılabilir. Bu anlayış düzleminde kalırsanız da şanslıysanız sadece Ricardo’ya ulaşırsınız.

Marx bu yanlış düzlemi şöyle saptamıştır:

Metanın kullanım-değerinin, somut emeğe ya da belirli bir amaç için üretici eyleme indirgenmesi ve değişim-değerinin, iş-zamanına ya da eşit toplumsal emeğe indirgenmesi biçimlerinde, tahlil amaçlarıyla, emeğe indirgenmesi, İngiltere’de William Pettyile, Fransa’da da Boisguillebert ile başlayan ve İngiltere’de Ricardo ile ve Fransa’da da Sismondi ile sona eren klasik ekonomi politik tarafından bir buçuk yüzyılı aşan bir süreden beri yapılmakta olan araştırmaların eleştirel sonucudur.[12]

Gördüğümüz gibi değişim-değerini, salt niceliksel emek-zamana ve dolayısıyla da toplumsal emeğe indirgemek yeni bir buluş değildir.

Petty, altın ve gümüşü üreten emeğin özel bir emek olduğunu ve değişim değerini yarattığını söyler. Böylelikle burjuvazinin kullanım değerleri yerine değişim değerini temsil eden altın ve gümüş üretmesini ister. Marx, Petty için; “bununla birlikte, Petty’nin örneği, emeği maddi servetin kaynağı olarak tanımanın, emeğin değişim-değerinin kaynağını teşkil ettiği belirli toplumsal biçimi tanımamaya hiç de engel olmadığını bize açıkça gösterir[13]der. Değerin, emek tarafından yaratıldığı doğru saptaması Petty’i, tüm sürecin belirli bir toplumda yani içinde yaşadığı kapitalist toplumda geçerli olduğu doğrusuna götürmez. Petty, tarih dışı bir emek-zaman ve değer anlayışı yanılgısını ısrarla taşır.

Boisguillebert, Petty’den farklı olarak paranın önemsiz olduğunu hatta tüm kötülüklerin ona ait olduğunu öne sürer. Ama bizi bu yazıda ilgilendiren emek-zaman hakkında düşündükleridir. Marx’ın ifadesiyle;

Öte yandan Boisguillebert, bilinçli olmasa bile, hiç değilse eylemde, ‘doğru değeri’, bireylerin iş zamanının… Metanın değişim-değerini, iş-zamanı olarak çözümler.[14]

Boisguillebert, kapitalizm içinde olmasına rağmen, çalışma süresi niceliğini doğrudan değişim-değeri gibi düşünür. Kapitalizm içinde olmasına rağmen özel emek formunu doğrudan toplumsal emek olarak görme yanılgısına düşer.

Benjamin Franklin, altın ve gümüş dışında değer ölçüsü aramıştır ve cevap olarak emeği işaret etmiştir. Marx, onu, emek-zamana dair temel yasayı formüle eden kişi olarak gösterir: “değişim-değerini, bilinçli olarak ve hemen hemen bayağılığa kadar varan bir açıklıkla iş-zamanına indirgeyen ilk tahlil…”[15]. Franklin, değeri, doğrudan salt niceliksel emek-zamana ya da özel emeğin iş-zamanına yaslanmakla, emek değer teorisinin en bayağı formuna ulaşma şerefine erişmektedir.

Gray, metaların değerini emek ile ölçer ve emek-zaman bankası kurmayı önerir. Ancak Gray’in ölçen emeği, doğrudan üretimde harcanan özel emeğin iş-zamanıdır. Salt niceliksel olmasıyla tarih dışı bir belirlenim olarak oluşturulmuş bu emek-zaman aynı zamanda harcanması sürecinde taşıdığı özel emek karakterinden de sıyrılmadan yani toplumsal emek formunu alması gereken dolayımlardan geçmeden doğrudan bir büyüklük ifade edebilmektedir. Toplumsal üretim şekliyle hiçbir bağı olmayan, salt nicel bir çalışma süresi ifade eden bu emek-zaman belirlenimi, emek-zaman bankalarında toplanıp değiştirilerek kapitalist çelişkilere çözüm üretildiği yanılgısı yaratmaktadır.

Yanılgıların ortak payını, kapitalist üretim biçiminden bağımsız bir emek-zaman kavramının oluşturulması ve bu nedenle özel emeğin, toplumsal emeğe dolayımının kavranmaması oluşturmaktadır. Bu yanılgı, kapitalizmde, soyut emeğin bir nesnellik olarak değil de bir soyutlama olarak anlaşılmasında ve fizyolojik emekle bir tutulmasında da kendini göstermektedir.

Her toplumda ortak bir belirlenim olarak görülmek istenen emek-zaman, ancak kapitalist bir toplumun yasaları çerçevesinde, bütün içinde, sadece üretim biçiminin bütünlüğünde incelenebilir.

Bu yazı ” https://sendika.org/2024/03/kapitalist-emek-zamani-tum-toplumlarda-gorme-yanilgisi-702115 ” yayınlanmıştır.

Dipnotlar:

[1] Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, çev: Sevim Belli,  Sol Yayınları, Ankara,1974, s.206

[2]‘Toplum olarak üretimde bulunan bireyler- bundan dolayı da toplumsal bakımdan belirlenmiş bireylerin üretimi, işte hareket noktamız.’ Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, çev: Sevim Belli,  Sol Yayınları, Ankara,1974, s.259

[3] Karl Marx, Kapital, cilt 1, çev. Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap, 2011, s.87

[4] Karl marx, Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programları Üzerine, çev: Erkin Özalp, Yordam Yayınları, İstanbul, 2021, s. 29

[5]A.g.y.  s.29

[6] A.g.y.  s.29

[7]A.g.y.  s.26

[8] A.g.y. s.27

[9] Karl Marx, Kapital, cilt 1, çev. Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap, 2011, s.88

[10] Isaak Illıch Rubin, Marx’ın Emek Değer Teorisi. çev: Uğur Selçuk Akalın, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2010, s.165

[11] A.g.y. s.168

[12] Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, çev: Sevim Belli,  Sol Yayınları, Ankara,1974, s.78

[13]A.g.y s.80

[14] A.g.y. s.80-81

[15]A.g.y. s.82

Yorumlar kapatıldı.