Burjuvazinin bu safsatasına itiraz Marx’tan önce, kapitalizmin temel kuramcısı Ricardo’dan gelir. Günümüz burjuva sözcüleri bu kuramsal gerilemeye bilerek düşüyorlarsa bu durumu, politik kurnazlıklarına yorup, gerçek bir cahillikle düşüyorlarsa da kuramsal çürümelerine işaret olarak da alabiliriz. Hiç sahip olmadığınız ya da yitirdiğiniz şey, işçi sınıfının bilimidir
Diyalektik tarihsel materyalizmin değer yasasına göre ücretlere yapılan artışlar, artış oranı ne olursa olsun, metaların değerini yükseltmez, yükseltemez. Ücret artışları metaların değerlerinin ödenmeyen kısmı olan, artı değer miktarını yani kâr miktarını azaltır. Ücreti artırırsanız, kârı düşürürsünüz ve tersi kârı artırmak için ücretleri düşürmeniz gerekir.
Günümüzde, bırakın kapitalizmin tüm savunucularını, işçi sınıfının sendikalarından partilerine kadar neredeyse herkes, kapitalizmin kavramlarıyla düşünmeye teslim olmuş göründüğünden Marksizmin abecesi diyebileceğimiz yukardaki saptamayı bir kenara bırakalım ve kapitalizmin dilinden bu soruyu cevaplamaya çalışalım. Kapitalizmin dilini en bilimsel ve yetkin kullanan Ricardo’ya kulak verelim. Ricardo’nun, Siyasal İktisadın ve Vergilendirmenin İlkeleri kitabından yararlanalım.
Ricardo’nun emek değer kuramına göre bir metanın değerini belirleyen şey, o metanın içerdiği, üretimi için gerekli toplam toplumsal emek miktarıdır. Metanın değeri, söz konusu metanın üretimi için kullanılan üretim araçlarının ve hammaddelerin üretimlerinde kullanılan emeğin aktarılan kısmı ile yeni eklenen emeğin miktarının toplamından oluşacaktır. Ricardo, yeni eklenen emeğin değere eklendiğinden bahsederken, bu yeni emek için yapılan ücret ödemesinin az ya da çok olmasının, değeri etkileyemeyeceğini de açıkça saptar.
Ricardo’nun kitabının, ilk bölümü Değer Üzerine başlığını taşır ve bu bölümün ilk cümlesi şöyledir: “Bir malın değerini ya da o mal karşılığında değişilecek malların miktarını, onu üretmek için gereken göreli emek miktarı belirler; emeğe ödenen karşılığın çokluğu ya da azlığı değil.” Daha açık ifade edilebilir mi? Emek miktarı değerin büyüklüğünü belirlerken, bu emeğe ödediğiniz ücret değeri etkileyemez diyen bir Ricardo görüyoruz. Ricardo, üretimde yeni eklenen emek ile bu emeğe ödenen ücretin ayrımını yani emek ile emek-gücü ayrımını yapamadığı için, yukardaki saptamasına istisnalar sunar ama bu istisnalar yanlış olsalar da Ricardo’nun yaptığı temel saptamayı geçersiz kılmazlar. Kitabında, Kârlar Üzerine bölümünde, ücretlerin artmasının sadece kârı düşüreceğini açıklıkla anlatır.
Ricardo, kitabının Kârlar Üzerine bölümünü de şu sözlerle bitirir: “Dolayısıyla şunu göstermeye çalışıyorum: Birincisi, ücretlerdeki yükselme, mal fiyatlarını yükseltmez, ama kârları şaşmaz biçimde düşürür; ikincisi, tüm malların fiyatları yükseltilebilse bile kârlar üzerindeki etki varlığını korur; yalnızca fiyatları ve kârları hesaplamaya yarayan aracın değeri düşer.” Ricardo’dan ne duyuyoruz; ücretlerdeki artış sadece kârları düşürür ve metaların değerlerini zırnık artırmaz. Ricardo için ‘emeğinin’ karşılığını alan üreticiler söz konusu olduğundan, yani onun için emekgücü ayrımı olmadığından, ikinci maddede sözünü ettiği toplu bir fiyat artışı da, yeni oluşan kâr-ücret paylaşım oranını etkilemez. Biz bu maddeyi, tüm ürünlerde genel bir fiyat artışı yapılırsa, böyle bir müdahalenin kâr lehine oranı değiştireceğini ekleyerek okuyabiliriz. Ancak bu düzeltmeyi yapmasak bile, tüm malların fiyatlarının yükseltilmesinin, ücret artışıyla ilişkisiz olduğunu ve böyle yapılsa bile en azından Ricardo’ya göre kâr-ücret oranını geriye döndürmeyeceğini görmekteyiz.
Metaların değerinin büyüklüğünü belirleyen, içerdikleri toplumsal emek miktarıdır, yoksa o emeğe ödenen ücret değildir. İçerdiği toplumsal emek miktarı değişmediği halde, bu emeğe ödenen ücretin az olması ya da çok olması, metanın değerini değiştirmez. Ücret miktarı, metanın değerinin ödenmeyen kısmının bölüşümünü belirler. Ücret arttıkça kâr oranı düşer ve tersi. Metaların değerleri temel olarak, içerdikleri emeğin artışından ya da azalışından etkilenir ki bu da üretkenliğin değişmesi anlamına gelir. Üretkenlik artışı, metaların içerdikleri emek miktarının azalması anlamına geleceğinden bir değer azalışına sebep olurken, üretkenlik azalışı, içerilen emek miktarının artışı anlamında bir değer artışına işaret edecektir. Bu satıra kadar yapılan saptamalar Ricardo’nun bile gelebildiği kuramsal düzleme dairdir, henüz temel bir Marksist ekleme yoktur.
Buraya kadar sadece Ricardo’yla hareket ettik ama, Ricardo’yu da değerlendirdiği için küçük bir Marx alıntısını artık yazıya ekleyelim:
‘Ücretler metaların fiyatlarını tayin eder’ dogması, en soyut biçimde ifade edilince, şuna varır: ‘Değer, değer tarafından belirlenir’; ve bu gereksiz tekrarlama aslında bizim değer hakkında hiçbir şey bilmediğimizi anlatır. Bu varsayımı kabul edersek, ekonomi politiğin genel kanunları üzerindeki tartışmalar, boş laflar haline gelir. Bu sebepledir ki Ricardo’nun büyük değeri, 1817’de yayınlanan Ekonomi Politiğin İlkeleri adlı eserinde eski, yaygın ve çürümüş ‘ücretler fiyatları tayin eder’ safsatasını tamamen yıkmış olmasıdır. O safsata ki, Adam Smith ve onun Fransız öncüleri araştırmalarının gerçekten bilimsel olan kısımlarında reddetmişler, ama eserlerinin daha yüzeysel ve halka yayma amacıyla yazılmış bölümlerinde yeniden ele almaktan geri kalmamışlardır.
Bırakın Marx’ı, Ricardo’nun bile, hatta Adam Smith’in bile içine düşmediği, ‘ücretler fiyatları belirler’ safsatasının içinde harman olduğumuz şu günlerde, burjuvazinin sözcülerinin açıklamaları şaşırtıcı değildir. Burjuva sözcülerin, yoksulluk yardımlarının tembelliği desteklediği gerekçesiyle kaldırılması gereğini savunan ve işçilerin açlıktan ölmelerini doğal bir eliminasyon süreci olarak gören bir burjuva kuramcısı olarak, işçi dostu olmadığı çok açık olan Ricardo’nun bile açıklıkla ‘ücret artışının metaların değerini etkilemediği’ saptamasının nasıl gerisine düşebildiklerini açıklamaları beklenir. Her mecrada apaçık bir doğru gibi, ücret artışlarının metaların değerini yükselteceğini söyleyen bu burjuva sözcülerinden, kendi kuramcıları olan Ricardo’yu yanlışlayan ve kendilerince aşan bir kuramsal açıklamayı da beklemek hakkımız olsa gerektir. Her ne kadar günümüz burjuva sözcüleri Ricardo’nun paçalarına bile çıkamasalar da, madem ki pek bilimsel ve iddialılar, lütfedip kuramlarını bir açıklasınlar.
Beklediğimiz kuramsal açıklama, burjuva ağızlardan şu sığ düzlemde ifade bulmaktadır. Burjuva söylemin en geri safsatası olarak hayat bulan hesabına göre, metalar, üretimleri için kullanılan makine ve hammaddelerin değerinin üzerine, üretimlerinde kullanılan emeğin ücreti kadar bir ekleme ile ulaşılan maliyet fiyatlarına sahiptirler. Bu maliyet fiyatlarının üzerine eklenen belirli bir kâr oranı sonucunda metaların değerine ulaşıldığı iddiasında olan burjuvazi, ücretlere gelen her artışın, maliyeti yükselteceği ve dolayısıyla metanın değerini artıracağını söylemektedir. Görüldüğü gibi bu safsatada, ücretler ile karın karşıtlığı kaybolmuştur. Ücret artışları doğrudan metaların değerine eklenmekte ve hep belirli kâr bu eklentinin üzerinde yerini almaktadır. Bu safsatada kâr, irade ile saptanan öznel bir belirlenim haline gelmiştir. Değer de, maliyet fiyatı üzerine eklenen iradi karın son toplamı olarak, soyut bir belirlenim olmuş, tüm nesnelliği yok olmuştur.
Burjuvazinin bu safsatasına itiraz Marx’tan önce, kapitalizmin temel kuramcısı Ricardo’dan gelir. Günümüz burjuva sözcüleri bu kuramsal gerilemeye bilerek düşüyorlarsa bu durumu, politik kurnazlıklarına yorup, gerçek bir cahillikle düşüyorlarsa da kuramsal çürümelerine işaret olarak da alabiliriz.
Burjuvazinin bu safsatasına itiraz Marx’tan önce, kapitalizmin temel kuramcısı Ricardo’dan gelir. Yukarıda aktardığımız gibi Ricardo, düştüğü tüm hatalara rağmen, bu denli bir safsatanın içine düşmemiştir. Günümüz burjuva sözcüleri bu kuramsal gerilemeye bilerek düşüyorlarsa bu durumu, politik kurnazlıklarına yorup, gerçek bir cahillikle düşüyorlarsa da kuramsal çürümelerine işaret olarak da alabiliriz. Burjuvazinin cazgırlarının dedikleri aslında çok önemli değil ancak işçi sınıfının sözcülerinin bu kuramsal safsatanın karşısına Marksist bilimselliği çıkarabilmesi beklenir.
İşçi sınıfının dostlarının sözlerine bakınca durum daha trajik bir hal almaktadır. ‘Ücret artışı metaların değerini artırır ancak bu oransal olarak daha azdır’ diyen sendikalardan, ‘ücret artışı metaların değerini artırır ama bu artış kapitalistlere vergi ile dengelenmelidir’ diye çözüm öneren politik yapılara kadar birçok değişik örneğini görebileceğimiz ‘Marksistlere’ sormamız gereken şey, ne ara diyalektik tarihsel materyalizm bilimini yitirdiğimiz olsa gerektir. ‘İşçi sınıfının sözcüleri’, ücret artışlarının metaların değerini artırdığı safsatasına, burjuva sözcüleri gibi katılmakta ancak yüksek vicdanları ile bu duruma işçi yararına çareler önermektedirler. Burjuva sözcülerinin kâr ile ücretlerin karşıtlığını örten ve ücret artışının finansmanını kârların eksilmeyle değil de, toplumun tamamı tarafından ödenen bir bedel gibi sunan safsatası kabul edilmektedir. Kabul edilen bu safsataya karşı da, çözüm olarak, ‘yüksek bir bilinçle’, bedelin kapitalistlere yansıtılması gerektiği ifade edilmektedir. Bunun Marksist bilimsel çözümleme olduğu sanılmaktadır.
Hiç sahip olmadığınız ya da yitirdiğiniz şey, işçi sınıfının bilimidir. Yitirilen bu bilim işçi sınıfının sözüdür, kapitalizm karşısında işçi sınıfının en keskin silahıdır ve proleter devrimin imkanıdır. İşçi sınıfının ‘sözcülerinin’, Ricardo’nun bile gerisine düşen bir kuramsal düzlemde olmaları eksiklik ya da yanılgı değil sınıfsal bir suçtur.
Bu yazı 17.12.2024 Tarihinde: https://sendika.org/2024/12/ucret-artislari-piyasalardaki-urunlerin-degerini-fiyatini-artirir-mi-716613 yayınlanmıştır!