İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Komünistler Birliği’nden Komünist Enternasyonal’eYazı Dizisi Üzerine

Okur Mektubu

Komünistler Birliği’nden Komünist Enternasyonal’e yazı dizisini, 17.sayıya kadar ilgiyle okudum. Tüm tarihsel süreci içeren akışıyla oldukça kapsamlı bir yazı. Yazı, tarihsel süreci ve bu tarihsel süreçte yaşanan toplumsal olaylara karşı komünist örgütlenmelerin verdiği karşılıkları çok güzel dile getiriyor. Mücadelenin geçmiş deneyimleri üzerinden yapılan saptamalar, Marksist hareketin bugün içinde bulunduğu sapmalara karşı da oldukça açıklayıcı oluyor.

Marksist mücadelenin, önüne çıkan olgu ve olaylar karşısında herhangi bir sapmaya düşmemek için verdiği çaba ve bunun olumlu yansımaları oldukça net saptanmış. Tersten de Marksizm’den o ya da bu sebeple sapılmasının yaşattığı ağır bedeller de oldukça görünür olarak saptanmış. Dolayısıyla yazıda eleştirilecek bir yan olmadığı gibi oldukça bilgilendirici olduğu da görülüyor. Yazının içeriğinde, saptamalarında ve Marksist süreç ve kişilere yönelttiği eleştirilerde katılmadığım bir nokta gerçekten yok. Bence bu yazı dizisi oldukça doğru ve bilgilendirici ancak eksik.

Yazı, toplumun içinde hareket ettiği ekonomi politik süreci ve bu sürece cevaplar üreten tarihsel kişi ve örgütlerin hareketini açıklıyor ancak ekonomi politik bilimini hiç konu edinmiyor. Bu haliyle, toplumsal olgu ve olayları Marksizm temelinde takip eden, onlara verilen cevapları tarihsel sonuçlarıyla birlikte ele alarak açıklayan ama tüm sürecin dayandığı Marksist ekonomi politik bilimi açıklamayan bir yapı sunuyor. Bu haliyle benim için yazı oldukça açık ve ikna edici iken, post Marksist bir okur için ya da Marksizme eleştirel bir perspektifle yaklaşan okur için tarihsel bir ifade olmanın ötesinde bir açıklayıcılığa sahip olmuyor.

Tarihsel materyalizm bilimi konusunda ortak düşüncelere sahip olan okur için yazı, bugünü değerlendirmeyi kolaylaştıran ve savrulmaları önleyen bir içeriğe sahip iken, tarihsel materyalizmi bilimsel olarak doğru oluşturmamış okur için yazı, salt ampirik bir olgu toplamı olmanın ötesine geçemeyecektir. Post Marksist okurlar yazının, dönemindeki olguları ve öznelerin bu olgular karşısındaki duruşlarını derleyen bir ampirik veri toplamı olmakla iyi olduğunu ancak günümüz olgu ve öznelerinin oldukça farklı olmaları nedeniyle de açıklayıcılığının kısıtlı olduğunu öne süreceklerdir. Bunun önüne geçmenin tek yolu, tarihsel materyalizmin bilimsel zorunluluğunu, yazının içindeki ampirik süreçler için geçerli olduğu kadar, kaçınılmaz olarak günümüz için de geçerli olduğunu gösterebilmekten geçer.

Marks, Engels, Lenin gibi öznelerin, tarihsel hareket ve kararlarının tarihsel materyalist bilimini açıklamadığımız takdirde, bu öznelerin tüm tarihsel hareketlerini bir doktrin setine çevirmiş oluruz. Bu doktrinler, Ortodoks materyalistler için kıymetli olsa da, post Marksistler tarafından tarih dışı, değişim ve hareket dışı doktrinler olarak eleştirileceklerdir. Üstelik tüm bilimsel temelinden ayrı olarak sunulan bu doktrinlerin, tarih dışı ezberler haline düşmesi konusunda çok da haksız olmayacaklardır. Bu noktaya düşmemenin tek yolu, tarihsel değerlendirmelerin teorik bilimsel değerlendirmeleri ile birlikte sunulmasından geçmektedir. Böyle bir bütünlük yani tarihsel materyalist bir teorik zeminle birlikte sunulan tarihsel gerçeklik, doktrin olmak yerine, teorik bilimsel özün ampirik görüntüsü haline gelecektir.

Lenin, nasıl olur da kendisinden soldakileri sol sapma ve kendisinden sağdakileri sağ sapma olarak değerlendirecek bir noktada durmaktadır. Bu saptamaları yapabilmesini sağlayan şey taşıdığı mutlak bir ego veya doğruluğun garantisi bir bilgiçlik hali olamayacağına göre, Lenin’e bu konumu sağlayan şey nedir. Lenin’in tarihsel materyalist bilime basan değerlendirmelerinin açılımı yapılmazsa, yaptığı saptamalar ve verdiği kararlar ya olumlu bir bakış ile bir dâhinin dehası olarak ya da olumsuz bir saldırı olarak bir despotun dayatmaları olarak değerlendirilmek zorunda kalınır.

Tarihsel bir örnek verirsek, ikinci enternasyonalde, Engels’i eleştiren Karl Korsch ve Lukacs’ın, teorik bilimsel çözümlemesi yapılmaz ise bu eleştiriler salt bir yanılgı olarak etiketlenip atlanırsa, onların yarattıkları süreç, Kant felsefesi ekseninde kurulmuş bir yanılgı yumağı olarak büyümeye devam eder. Sonra bu yanılgı yumağını Frankfurt Okulu olarak ve devamında post Marksistler olarak karşımızda buluruz.

Madde-bilinç ilişkisinin önce Hegelyen sonra da Marksist açıklamasını doğru oluşturmazsak, Gramsci ile başlayan devletin görece özerkliği tartışmalarının, Althusser ile büyüdüğüne şahit oluruz. Bu yanılgı sonunda, Althusser’in epistemolojik kopuşunda olduğu gibi, maddeyi belirleyebilen bir bilinç inşasına kadar devam eder. Korsch, Lukacs, Gramsci, Althusser, Adorno, Horkheimer vb. eleştirileri geçmiş örnek olgu ve olaylara verilen yanıtlar ile oluşturulamaz. Teorik bilimsel temelde yapılmaları gerekir. Ancak bu noktadan sonra ampirik bir dökümün yapılması, anlamlı ve açıklayıcı bir hal alacaktır.

Lenin, Felsefe Defterleri kitabında, Hegel’i anlamadan Marks’ın Kapital’inin anlaşılamayacağını ve bu nedenle de kendisine kadar bunu kimsenin anlamadığını iddia etmişti. Bu nedenle Lenin’in tespit ve kararlarında tam bir bilimsellik hali hakimdir. Lenin, hareketinin gücünü ve kararlarının doğruluğunu bu referansla bize sunar. Bu teorik bilimsel zemini sürekli açmak ve açıklamak zorundayız ki tarihsel Lenin okumaları bu güne de aynı doğrulukla yansıyabilsin. Aksi takdirde, Lenin’in kararlarında binlerce hikmet gören bir dogmatizmin içinde kalmakla eleştirilebiliriz.

Tarihsel materyalist bilimden o denli uzak kaldık ki, ‘pozitif’ bilimsel alanı da burjuvaziye terk etmekte bir sorun görmemeye başladık. Dönemlerindeki tüm bilimsel gelişmelerde kendi tarihsel materyalist bilimsel temellerini gören Marx, Engels, Lenin’in ardılları olarak bizler, bu alanı burjuvaziye terk edip, kendimizi tam bir yanılgı olarak kurulmuş ‘toplum bilim’ alanına hapsettik. Bugün bilim düşüncesi, Poper, Kuhn, Feyerabend üçlüsünün ilkel Kantçı teorilerine terkedilmiş durumda durmaktadır. Bu alanda Marksist çıt bile çıkmamaktadır.

Yazı diziniz benim için oldukça öğretici olmuştur. Tarihsel deneyimlerin bugün için de hala açıklayıcı olduğunu görüyor ve bundan güç de alıyorum. Tarihsel durumları bugün ile benzeştirmeleriniz ve bu eksen çözümlemeleriniz de bence çok doğru ve ufuk açıcı. Bu eksende yazıda katılmadığım ve düzeltilmesi gereken bir cümle bile görmedim desem yanlış olmaz. Ancak bu yazı, muradınız olduğu üzere post Marksistlere bir cevap oluşturamamaktadır. Tarihsel anlatıları, tarihin bir döneminin olgu ve olaylarına, tarihin o dönemindeki öznelerinin karar ve iradeleri serimi oldukları yanılsamasından kurtaran şey, tüm bu ilişkinin tarihsel materyalist bilim içinde sunulmalarıdır. Bu nedenle yazı dizisindeki ampirik serimin, teorik kuramsal donatılara kavuşması gerekmektedir. Bu yapılabilirse, günümüzün pozitivist metafizik düşüncesinin, post Marksist savruluşların yanılgısını çok açık ifade edebilecektir. Tartışmanın bilimsel eksende tarihsel materyalist zemine taşındığı noktada, en gelişkini karikatür bir Kant aklına erişmiş olan post Marksistler, ağızlarını bile açamayacaklardır.

Sözlerimi bir örnekle bitireyim. Haluk Gerger, benimde üzerine yazı yazdığım son kitabı olan Anti Marksist Devrimcilik’de, günümüz hakim Marksist düşüncesinin ütopik Marksizm olduğu yönlü bir eleştiri geliştirir. Gerger, ütopik sosyalistleri aşan Marksizm düşüncesinin, sonradan yenildiğini ve günümüzün kuramının ütopik sosyalizm olarak oluştuğunu öne sürer. Gerger, içinde bulunduğumuz kuramsal durumun bilimsel Marksizm olmadığını ve tüm devrimci süreçlerimizi ütopik sosyalist bir bilim dışılık içinde sürdürdüğümüz konusunda ısrarcıdır.

Gerger’in kitabı üzerine olan yazımızda, içinde bulunduğumuz ve Marksizm sandığımız kuramın, bilim dışı sosyalist bir anlayış olduğu konusunda Gerger’e katılmıştık. Ancak Gerger’in kitabında değinilmeyen bir şey olduğunu da görmüştük; ütopik sosyalist düşünce ile bilimsel Marksizm kuramı arasındaki fark nerededir ve nasıl bir bilimsellikle tartışılmaktadır. Gerger, buna değinmez, sadece kuramsal duruşumuzun yanlış olduğunu söyler ve doğru kuramsal duruşa dair ampirik saptamalar yapmakla, yanlış yönelimlerin ödettiği bedelleri göstermekle yetinir.

Kitaba dair yazdığımız yazıda, Marksist kuramın temelini oluşturan değer teorisinin nesnelliği tartışmasına girmeye çalışarak, bu ampirik sınırlılığı aşmaya çalışmıştık. Elimizden geldiğince, tartışmayı olaylar ve olgular değerlendirmesinden çıkarıp, bu olgu ve olayları sonucu olarak açıklayan, bilimsel kuramsal bir tartışma yaratmaya çalışmıştık yazımızda. Marksizm postuna bürünmüş pozitivistlerin, post Marksistlerin foyasını ortaya çıkaracak yolun bu olduğunu düşünüyoruz. Bilimsel hakimiyet, örnek vererek değil, o örneklerin oluşmasını zorunlulukla içeren yasaların ortaya konulması ile sağlanabilir.

Bir ‘ideal biçim’ olarak değer, para nasıl ifade edilebilir, ekonomi politik kavram ve kategorilerin ‘nesnelliği’ nasıl mümkündür gibi tartışmaların yapılmadığı ve bu soruların Marksist yada aynı şey olarak tarihsel materyalist cevaplarının üretilmediği bir zeminde, hiçbir post marksistle polemik yapmamız mümkün değildir. Bu tartışmaları yanlış da olsa yapan ve önümüze metafizik pozitivist bir kuramsal derleme sunan post Marksistlere, tüm kuramsal zeminin tartışmalarının dışında durarak yanlışsınız demek bir şey ifade etmeyecektir, doğru da olmayacaktır. Marksistlerin bilim yapmadığı yerde, post Marksistlerin Kantçı söylemleri, insanlığın ulaştığı en gelişmiş bilimsel düzlem sanılacaktır. Bize düşen görev Marx’ın bilimini yapmaktır. Bu bilimi yapmadan sömürüye, adaletsizliğe, savaşlara vb. ütopik sosyalistler de karşı çıkmıştı. Bizim onlardan farkımız daha inançlı, daha özverili, daha akıllı olmamız değil Marksist bilime sahip olmamızdır. Bilimimizi terk etmiş ve bilimsel alanı da pozitivistlere bırakmış olmamız dolayısıyladır ki bu durumdayız. Bu saptamamız dolayısıyla yazılarımızda, çoğu Marksiste anlamlı gelmeyen kuramsal zeminde tartışmalar ve itirazlar üretmeye çalışıyoruz. Derdimiz felsefe yapmak değil, Marksist bilimle, post Marksistlerin sırça köşkünü taşlamak. Hepimize kolay gelsin. Bu yazı Söz ve Eylem Dergisinin 18. Sayısında Yayımlanmıştır. http://www.sozveeylem.com/soz-ve-eylem-sayi-18.html

Yorumlar kapatıldı.